AHAD VE GAZA LOJİSTİK
Ölmüş mü?
‘’Şimdi kendime bir hikaye anlatacağım ve artık sadece buna inanacağım. Çünkü ne zaman dönüp baksam geçmişe görüyorum ki yine değişmiş. Hatırladığım ne varsa anlatıp unutacağım. Sonra da geçmişin yüzüne asla bakmayacağım. Benim adım GAZA! Ben dünyanın en önemli adamının oğluyum.’’
İçindeki pislik daha bitmedi mi derken safra kesesinden gelen bir insan kaçakçılığı hikayesi… Yıllarca kendimi aradım en son sende buldum dedim. Sonra Afili Filintalar’da evirildim. Yepyeni bir insan oldum. Yolum Derindi, Yolum Derin dedim. Seni gördüm, İstanbul’um oldun.
Hikayemizin geçtiği evin ve deponun yalnızca bu film için tepeden tırnağa en baştan yapıldığını biliyor muydunuz? Ayrıca Hayat Van ECK’in ilk oyunculuğunda böyle bir performans sergilemesi eminim ki herkesi şaşkınlığa uğratmıştır.
Duvara güneş çizen mülteci çocuğun yaşının 9 olması ve Harmin’in Ahad’ı 9 kez bıçaklaması arasındaki bağ beni etkilemişti. Belki de çocuk sadece 9’a kadar saymayı biliyordu. Burada değinmeden geçemezdim. Hayalleri olan Gaza’nın babası tarafından engellenmesi sonrası test kitaplarının yapraklarını yırtarak depoya uçak olarak atması ve istemeden ölümüne sebep olduğu çocuğun ona yaptığı kurbağayı Gaza’nın film sonunda bile saklaması kendini affettirmek için miydi?
Kaybolup mavi denizlere atlayalım derdim ama ben gelemem ben sadece seni korurum. Çünkü yerleri talaşla temizlemem lazım. Yorulmadan pislik temizlemem lazım. Lağıma Tanrılık yapmam lazım.
Ahad’ın Gaza evi terk etmesin diye yaptığı şeylerin bile kötülük içermesi çok çocukça idi. Gaza’yı kerhaneye götürmesi, adını kamyona yazdırması vs hepsi bir yerden kötü şeyler ile ilintili idi. Kerhane çıkışı Ahad’ın köpeği döverek öldürmesi nasıl bir psikopat karakterimiz olduğunu gösteriyor sanırım. Bu sırada her şeyin bir bedeli olduğunu söyleyen Ahad, ölen çocuk için kelle parası ödeyerek konuyu kapattığını söylüyor. Bir de mültecilerin durumunu işaret ederek Gaza’yı eve bağlama adına evini barkını terk eden adamın halini görüyor musun demesi de bundan farksızdı.
Dordor ve Harmin’in Gaza ile olan ilişkisini beğendim. Yapılacak olan dövmeye Gaza’nın karar verecek olması gibi olsa keşke tüm seçimler. Harmin’in Jack London’ın John Barleycorn isimli otobiyografi kitabı aslında Hakan Günday’ın bize önerisi idi.
Ahad’ın mülteci kadına tecavüz ettiği gece Gaza korktuğu için deponun havalandırmasını açmadığı için kadının çocuğu havasızlıktan ölünce Ahad, Gaza’yı döve döve çocuğu gömmeye götürür. Belki de insan hayatı bu kadar ucuzdur. Bir mezar taşı bile olmayan çocuğun daha sonradan Dordor ve Harmin’in mezar taşı koymaları sanki Gaza’nın içini rahatlatmak istercesine yapılan bir şeydi belki de insanlıktandır.
Mülteciler için söylenen ‘İnsanlar senden o kadar nefret edecekler ki yerleştiğin her yerde emlak fiyatları düşecek.’ söz sanırım sadece başka ülkelerde geçerli olsa gerek. Nedense Türkiye’de daha da artıyor fiyatlar. Biz de mi iltica etsek. İşte şarkımız… Ses ver!
Bir adamın babası ne kadar kötü olursa oğlu da o kadar kötü olur mu? Gaza oldu galiba. Ali olmaz umarım.
Her şeye rağmen bir umudu olan Gaza odasının tavanındaki ve yatağının üzerindeki posterleri yakıp babasına meydan okuduğunda ‘Hadi baba bana bin vur bir say’ diyerek isyan ettiği an her şeyin değiştiği andı. Umutlarını da yaktığı andı. Benim umutlarım var mı? Galiba var.
Ahra’ya aşık olan Gaza ona küçük yardımlar yapsa da Ahra, Yadigar denen hayvan ile birlikte olurken Gaza öfkeden küplere biniyor. Bu sırada Gaza’ya müdahale eden Ahad ‘Sen o kız buraya nasıl geldi biliyor musun? Sen bugüne kadar hayatta kalmak için ne yaptın?’ diyerek Gaza’ya ders veriyor sözde. Ve Ahra hayata dişlerini kurt gibi geçiriyor.
Beni istese beni de verecek misin Yadigar’a?
Kaçamayacağını anlayan Gaza;
‘’hiçbir mahkum benim kadar hayal etmemiştir kaçmayı.
hiçbir mahkum benim kadar denememiştir.
ama insanın kendi gardiyanı olduğu hapishaneden kaçması o kadar zor ki…
benim hapishanem o insanlardı.’’
Tanrısı olmuştu o insanların. Ne derse inanacaklardı. İnandılar da… Biz de inanmadık mı?
Şimdi bunca karmaşanın arasında simsiyah bir adam oldum. Geri gelmeyecek günleri en güzel şekilde selamlıyorum nostaljik koltuğumdan.
Ölmemiş.
-Ali KOÇ